SUNAY AKIN İLE "YÜZ YÜZE" - DENİZLİ
SUNAY AKIN İLE "YÜZ YÜZE" - DENİZLİ
Günlerden 13 Kasım 2021 Cumartesi... Bugüne bir etiket verecek olsam bu #ŞansMisketi olurdu. Sebebini biraz sonra öğreniriz. Liseden bir arkadaşımla buluştuk bugün öğle saatlerinde. Bez Bebek Evi Müzesi'nin kafeteryasında eski günlerden, kitaplardan, havadan, sudan ve aklımızdaki projelerden konuştuk.
Bugün şehrimize modern çağın meddahı, şair, yazar, müzeci ve tüm unvanlar bir tarafa çok samimi bir kişi olan Sunay Akın gelecekti. Gösteriye gitmek için arkadaşımdan ayrıldım ve 3-4 kilometre kadar içimden Sunay Akın şiirlerini okuyarak yürüdüm. İşte o şiirlere ait dizelerden bazıları:
İskelenin altına
sığınan deniz
bırak artık saklanmayı
savaş gemileri
çoktan geçip
gitti...
***
Büyüklerle ben yapamıyorumçocuklar da almıyor beni oyunlarınadevlet dairesindeyangından kurtarılmayacaksıkışmış bir çekmece gibiyimaçılamıyorum sana***Son karesi gibi Red Kit'inbatan güneşe doğrusürerken atımıgitme kal demeni bekliyorumama yalnızcarüzgar çekiştiriyor atkımı
Batan güneşe doğru yürüyerek etkinliğin düzenleneceği Merkezefendi Kültür Merkezi'ne ulaştım. Buraya organizasyon görevlileri hariç gelen ilk kişi bendim. Kafeteryada biraz dinlenme fırsatı budum. Bu sırada Sunay Akın, anladığım kadarıyla tekerlemeler söyleyerek salonda ses sistemini deniyordu ve sesi koridorlarda yankılanıyordu. Bu heyecanımı bir kat daha artırdı.
"Çatalcalı topal çoban", "Kartal kalkar dal sarkar dal sarkar kartal kalkar.", "Şu yoğurdu sarımsaklasak da mı saklasak sarımsaklamasak da mı saklasak?", "Bir berber bir berbere gel beraber bir berber dükkanı açalım demiş."
Daha sonra organizasyon görevlilerinin bulunduğu masaya yaklaştım. Oradaki görevlilerden biri çantasına bütün Sunay Akın kitaplarını doldurup getirmişti imzalatmak için. Kendi aralarında filmlerden ve bilgisayar oyunlarından konuşan görevlilerden "Birazdan gideriz kulise." sözlerini duydum. Şakayla karışık "Beni de götürür müsünüz Sunay Akın'ın yanına?" diye sordum. Olumlu yanıt verdiler ve az sonra kulise doğru yola çıktık. Koridorun sonundan sola dönüp kulise girdik ve Sunay Akın'ı yorgun bir halde oturuyor bulduk. "Hoş geldiniz." diyerek ve yumruk tokuşturarak hemen odadan ayrıldık. 5 dakika sonra bu kez fotoğraf çekilmek için ve yanımızda getirdiğimiz kitapları imzalatmak için tekrar geldik. (Neden 2 kere girdik çıktık odaya bilmiyorum. Zaten Sunay Akın da yadırgamadı.) Kulise 2. girişimizde önce fotoğraf çekildik, sonra kitapları imzalattık ve Sunay Akın ile biraz muhabbet etme şansı bulduk.
SUNAY AKIN VE BİR ACEMİ BLOG YAZARI
SUNAY AKIN'IN BENİM İÇİN İMZALADIĞI KİTAPLAR
(TÜM KİTAPLARINI YANIMDA GETİRMEK İSTERDİM.)
İMZA VE NOT
İMZA VE NOT
Sunay Akın 1 gün önce Eskişehir'deydi ve orada mezarını ziyaret ettiği Behiç Erkin'den bahsetti biraz. "Behiç Erkin Cumhuriyet'in ilanından sonra yabancıların işlettiği demiryollarını devletleştiren kişidir. "
Daha sonra okuyup okumadığımı ve mesleğimi sordu. Sesim biraz titreyerek anlattım. Bu sırada kitaplarımı özenle imzalıyordu. Konu müzelere geldi ve İstanbul Oyuncak Müzesine mutlaka gelmek istediğimi söyledim. Sunay Akın da "Mutlaka gelin, bekleriz." diyerek davet etmiş oldu. Ardından konuyu 1900 yıl öncesine ait ve Leodikya Antik Kenti kazılarında bulunan horoz kabartmalarından yola çıkarak, hayalini kurduğum ve şehrin eksikliğini çektiği Denizli Horoz Müzesi'ne getirdim. Sunay Akın bir süre düşündü. ( O sırada hayalinde müzeyi gezer gibiydi.) Japonya'da ve Fransa'da horoza verilen değerden bahsetti. Daha sonra böyle bir müzede horoz tarihinin çok iyi anlatılması gerektiğini ve ciddi bir çalışmanın yürütülmesi gerektiğini, öyle porselen biblolarla filan bu işin yapılamayacağını anlattı. Bir süre daha düşündü Sunay Akın, bu sefer harbiden Denizli Horoz Müzesi'ni geziyordu. Latifeyle karışık şöyle ekledi: "Tamam, buraya bir horoz müzesi yapalım." Kim bilir belki uygun şartlar oluştuğunda burada Sunay Akın öncülüğünde "Denizli Horoz Müzesi" kurulur.
Sunay Akın'a çok çok teşekkür edip kulisten ayrıldık ve oyunun başlama saatini beklemeye başladık. Hakikaten Sunay Akın seyircisi sadece seyirciden ibaret değildi. Buraya gelen insanların büyük çoğunluğu kitaplarını okumuştu ve bilgiliydi. Salon dışındaki muhabbetlerden bu çok net anlaşılıyordu.
Müthiş duygular içerisinde son 20 dakika içinde 2 kez kulise girmemizi ve yaşananları anlamlandırmaya çalışırken salon kapıları açıldı, salona seyirci alımına başlandı. Hiç vakit kaybetmeden Servergazi Salon'un kapısından içeri girdim. Ekranda İstanbul Oyuncak Müzesinin resmi vardı ve arka fonda da kulağımın aşina olduğu hoş bir melodi...
Koltuk numaram D20 idi. Bilet satış noktalarının birine günler öncesinden bilet almak için gittim ve ön sıralardan bir bilet istediğimi söyledim. Şansıma bu koltuk denk gelmişti. Denizli'nin baş harfi ve plakası benim koltuk numaramdaydı. Sunay Akın sever böyle tatlı tesadüfleri.🦒
Koltuğuma oturduğumda cebimdeki misketi fark ettim. Yazımın başında neden #ŞansMisketi etiketini kullandığımı anlamışsınızdır.
Nihayet sahne onundu. Sunay Akın...
Gösteri kısa bir video ile başladı. Videoda, 1933'te iktidara gelen Hitler'in çocukların önüne silahlı oyuncaklar koyduğu ve 2. Dünya Savaşı başladığında o oyuncakların yerini onlarla oynayan çocukların aldığı anlatıldı. Video bitince Sunay Akın sahneye geldi.
"Bir baba çocuğuna pazar günü için sinema için söz vermiş. Pazar günü gelip çattığında çocuk babasına ısrarla bugün sinemaya gideceklerini söyleyip durmuş. Baba, üzerinde dünya haritası olan bir gazeteyi yırtmış, parçalara ayırmış ve oğluna bu haritayı tamamlarsa hemen sinemaya gideceklerini söylemiş. Küçük çocuk nereden bilsin Madagaskar neresi Danimarka neresi? (Bu sırada salonda en ön sırada oturmakta olan Rüzgar adlı çocuk "Ben biliyorum!" diyerek parmak kaldırdı. Bu Sunay Akın'ın çok hoşuna gitti ve gösteri boyunca Rüzgar'a takıldı.) Baba bu sayede vakit kazanıp sinema gitme işinden yırtacağını düşünmüştü. Çocuk 5 dakika sonra "Tamamladım, hadi sinemaya gidiyoruz!" diyerek çıkıp gelmişti. Baba şaşkınlıkla "Nasıl tamamladın?" diye sormuş ve çocuk da "Haritanın arkasında insan resmi vardı ona bakarak tamamladım." demiş. İşte insandan yola çıkarak dünyayı anlamalıyız. Hoş geldiniz kıymetli Denizlililer!"
Bu güzel hikaye ile girizgahı yapan Sunay Akın birbiri ardına sıraladı hikayelerini. Ekranda ressam Zonaro'nun "Salacak'tan Kızkulesi" tablosu vardı. Sahile beton dökülüp yol yapıldığını ve Kızkulesi'nin de parayı verenin düğün yaptığı bir mekan olduğunu anlattı Sunay Akın. Espriyle karışık en eski Kızkulesi hikayesindeki gibi "Yılan var orada ha sakın gitmeyin !" diye ekledi. "Yüz Yüze" oyunu salgın hastalık temasında devam etti. Sunay Akın her fırsatta tıbbiyelilerden ve bilginin ışığından bahsetti.
"Yusuf Ziya Paşa, Salacak civarındaki yalısına elinde yüzlerce mumla gelir. Bunlar kendi ürettiği mumlardır. Güneş battığında mumları tek tek yakar ve pencere kenarlarına koyar. Hangisi güzel yanıyor, hangisi hemen bitiyor diye denemeler yapacaktır. O yıllarda bu manzarayı evde canlı izleyen bir çocuk vardır, Cemil. Annesini bir süre sonra salgın hastalık yüzünden kaybeden Cemil ve kendine söz verir. Doktor olacaktır ve salgın hastalıklara çözüm bulacaktır. Kimdir bu Cemil? Resim dersinden sıfır aldığı için tıbbiyeye kaydını yaptıramayan ve okuldaki hocasının tavsiyesiyle sahaflar çarşısından sulu boya bir resim alıp, bir köşesine adını yazarak dosyasına koyan öğrenci. Biz onu Cemil Topuzlu olarak biliyoruz. Sadrazam emriyle belediye başkanı olan ve çok iyi işlere imza atan, ilk defa sokakları yıkatan, İstanbul'da salgın hastalık arttığında boğaz kenarındaki yalıları hastaneye dönüştüren kişi. Salgın hastalık korkunç bir boyuta gelince camilerin de hastaneye dönüştürülmesi gündeme gelmiş. Karşı çıkanlar olsa da başta Ayasofya ve Sultanahmet olmak üzere birçok cami hastaneye dönüştürülmüştür. İşte "Ben ressam değil doktor olmak istiyorum." diyen Cemil'in son dakikada dosyasına koyduğu sulu boya resimde yıllar sonra hastaneye dönüştüreceği Ayasofya vardır. Gelin bir de Covid-19 salgınının en zor günlerinin yaşandığı günlerde Ayasofya'da yapılanları hatırlayalım."
Sunay Akın gösteri boyunca sık sık yarı aydınlardan yaka silkmiş ve "Sen onları yeni mi sandın la onlar hep var." diyerek kendine has üslubuyla yarı aydınlarla tartışmaya girmek yerine hemen oradan uzaklaşmamızı tavsiye etmişti. "Bilen ve bilmeyen aynı sen her şeyi bildiğini zannedenlerden kork."
Gösterinin 2 saati aşkın sürdüğünü ve çok yoğun olduğunu göz önünde bulundurursak tüm hikayeleri buraya sığdırmam olanaksız. Hiç okumayanlar varsa mutlaka Sunay Akın kitaplarını okusun. Kitaplarını okumadan gelseydim eğer gösteriden alacağım manevi haz yarı oranında düşerdi.
Sürekli döviz kurundan konuşan yarı aydınlar, işgal İstanbul'u ve Atatürk, Bandırma Vapuru, Kemalist diye kimlere dendiği, Sivas kongresi ve Atatürk'ün yatacağı yataktaki şiirli yastık, karlı havada üstü açık arabalarla Sivas'tan Ankara'ya hareket eden kafile, uyurgezer Sabahattin Ali, Titanic'i kaçıran doktor, savaşın çetrefilli zamanında bize güzel bir şiir lazım diyen meclis...Hissi senetlerimizi anlatan hikayelerdi bunlar. Sunay Akın'ın mottosudur: "Bir milletin en büyük zenginliği hisse senetleri değil, hissi senetleridir."
Sunay Akın sağlık çalışanları için salondan kocaman bir alkış istedi ve sağlıkçılara uygulanan şiddet konusuna dem vurdu. Emperyalistlerin yakın tarihimizde olduğu gibi tıbbiyelilerin bir şeyleri değiştireceğini bildiğini anlattı. Ders kitaplarında yazmayan bu hissi senetlerimizi öğrencilere anlatması için öğretmenlere ricada bulundu. Yıllardır basılan ders kitaplarının yapamadığını kar kürelerinin yapacağını ve dama oynayan yarı aydınlardan değil düşünen, satranç oynayan aydınlardan olmamızı söyledi.
Gösterinin son hikayesi Anıtkabir ve aslanlı yol idi. Gittiği yabancı ülkelerde Sunay Akın'a hep etnik kökenini soruyorlarmış ve o da "Hitit'im!" cevabını veriyormuş. İşte o Ata'nın huzuruna giderken geçtiğimiz yoldaki aslanlar da Hitit aslanlarıdır.
Sunay Akın gösterisini bitirdiğinde birkaç dakika kadar ayakta alkışlandı. Kültür Merkezinden ayrıldığımda hissi senetlerimizin farkındaydım ve müthiş hissediyordum. Dolmuşa binerek eve geçecektim. Dolmuşçu buradaki kalabalık neden diye sordu ve yolculardan biri "Sunay Akın geldi." dedi. Dolmuşçu hemen arkadaki araca anons geçti: "Sunay Akın gelmiş, acele et çok yolcu var..."
Hiç yorum yok